Forum Paylaşım®
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

Harf Devrimi

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek
Yazar Mesaj
*
DikkaTzz
Süper Moderator
Süper Moderator

DikkaTzz

*
Üyelik tarihi: 15/03/08
Mesajlar: 396
Nerden: söylesem gelcanmı

*

Harf Devrimi Vide
MesajKonu: Harf Devrimi Harf Devrimi I_icon_minitimeSalı Mart 18, 2008 9:04 am

* *
Harf Devrimi

HARF DEVRİMİ

Bilindiği gibi cumhuriyetin kuruluşundan itibaren inkılap hareketleri hız kazanmış ve bir çok alanda yenilik yapılmıştır. Başta eğitim olmak üzere siyasal, kültürel, hukuksal ve ekonomik alanlarda yapılan yenilik hareketleri değişime ivme kazandırmış ve toplumsal yapıyı etkilemiştir.
İnkılap hareketlerinde ülkenin ihtiyaçlarının göz önüne alındığı ve batı medeniyetinin hedeflendiği görülmektedir. Bu nedenle çağın gerisinde kalan ve batı uygarlığı yolunu tıkayan her alan köklü bir değişime uğramıştır. Eğitim ve kültür alanında kendini gösteren ve toplumsal yapıyı etkileyen gelişmelerin başında ise dil alanındaki gelişmeler gelmektedir. Bu alandaki gelişmeler Harf Devrimi ile sonuçlanmış, böylece dilde reform yapılmasını ve Türkçe’nin zengin, milli ve bilim dili haline gelmesini sağlamıştır.


Cumhuriyet Öncesinde Türk Dilinin Durumu
Her dilde olduğu gibi Türk yazı dili de çeşitli safhalardan geçmiş ve gelişim göstermiştir.Arapça ve Farsça’dan büyük ölçüde etkilenmiş, çoğunlukla bu dillerin kelimelerini alarak karma bir dile dönüşmüştür.
Osmanlı Devleti’nin çökmeye başlamasıyla, bozulan düzeni yeniden kurmak ve düşünce hayatında batıya dönerek yeni uygarlığın gidişine ayak uydurmak amacıyla bir takım ıslahat hareketlerine başlanılmıştır. Tanzimatın getirdiği yeni düzenlemeler içerisinde batı kültürünü tanıyan Osmanlı aydınları tarafından ( bilhassa edebiyat çevrelerinde) Osmanlıca’ya karşı tepkiler dile getirilmiştir. Tanzimat dönemi sonrasında Servet-i Fünun ve Meşrutiyet dönemlerinde edebiyatçıların çoğu ağırlaşan Osmanlıca’ya karşı yeni bir dil uslup arayışlarına girmişlerdir. Şinasi, Muallim Naci, Ahmet Cevdet Paşa gibi şahsiyetler yazı dilinin sadeleşmesini söyleyen şahsiyetlerdir. Ancak Tanzimat’tan Cumhuriyet’e gelene dek dil ve alfabenin ıslah edilmesi gerektiği söylenilmiş, fakat pek yol alınamamıştır. 20. yy’a gelindiğinde çağın milliyetler çağı olması dolayısıyla toplumumuzda bir milliyet şuuru uyanmaya başlamış bunun neticesinde de dilde Türkçeleşme akımı hızlanmıştır ( Aktaş, 2004, 339).
Cumhuriyete kadar, Arap kültürü etkisiyle, Arap dili ve grameri ile türetilmiş uzmanlık terminolojileri (ıstılâhları)'nı kullanıyorduk. Büyük Atatürk, batılılaşma yolunda, batı terminolojilerini millileştirmeyi de dikkate alarak dilimize kazandırmış, böylece batı bilimine kolaylıkla ayak uydurmak ve batı uygarlığına yetişmek için, ulusumuza büyük bir atılım hızı kazandırmıştır ( Olcayto, 1998, 111-112).
Dinin etkisiyle Arapça, edebiyatın etkisiyle de Farsça kullanılması sonucu gelişen Osmanlıca’nın yazı diline tamamen hakim olması, Türk yazı dilinin doğal gelişmesini engellemiş sadece konuşma dili olarak kalmasına sebep olmuştur. Osmanlıca denilen bu karma dilin, edebi yazı dilinde, nesir dilinde, bilim dilinde yaygınlaşmasına karşılık şikayetler başlamış, Osmanlıların batıya açılmasından sonra da artmıştır (Aktaş, 2004, 341).
Dildeki sadeleşme akımına etkili olan bir başka hareket, Türkoloji alanındaki çalışmaların önem kazanması ve diğer Türk kültür merkezlerindeki meydana gelen “Sadeleşme ve Türkçe’nin ıslahı” gibi akımlardır. Bütün Türk dünyasında anlaşılabilecek ortak bir yazı dilinin kullanılması ve dilde birlik sağlanabilmesi gayesi ile İsmail Gaspıralı’nın 1883 yılında Kırım’da çıkardığı “Tercüman” adlı gazete dilde Türkçe kullanma akımını hızlandırmıştır. Devam eden dönemlerde 2. Meşrutiyet’in ilan edilmesiyle milli şuurun yayılmak istenmesi Türkçe kullanma taraftarlarını çoğaltmıştır. “Türk Derneği”, “Genç Kalemler”, “Yeni Lisan” gibi adlar altında toplanan yayınlarda İstanbul ağzının esas alındığı bir dilin kullanılması gerektiği söylenilmiştir (Aktaş, 2004, 342).
Tanzimat döneminde “Dilde sadeleşme” olarak başlayan hareket 20.yy başında Türkçeleşme olarak kendini göstermiştir (Aktaş, 2004, 342-343). İkinci Meşrutiyet dönemine gelindiğinde, Türk alfabesi konusunda kuvvetli tartışma ve girişimlerle karşılaşılmaktadır. Önemli bir gelişme, bu dönemde artık uygulamaya yönelik girişimlerin de başlamasıdır. 20. yüzyıl başlarındaki Türkiye, bir grupta imla ıslahatçılarının ve bir yandan da Latin harflerini isteyenlerin tartışmasına sahne olmaktadır. Fakat bu değişikliğin gereğine inanılsa bile, uygulanması için gereken cesaret kimsede yoktur. Bu tür “idare-i maslahatçılığın” en belirgin örneği Sultan Abdülhamid’tir. Ona göre “ Halkımızın büyük cehaletine sebep, okuma yazma öğrenimindeki güçlüktür. Bu güçlüğün nedeni ise harflerimizdir”. Sultan Abdülhamid “Belki bu işi kolaylaştırmak için Latin alfabesini kabul etmek yerinde olur.” demektedir. Fakat hükümdarın kendisi bu işi uygulayacak cesarete sahip değildi ( Ortaylı, 1977,410).
Bütün bu sadeleşme ve Türkçeleşme çabalarına rağmen Cumhuriyet devrine gelindiğinde Türk dilinin sadeleşmesinde henüz istenilen seviyeye ulaşılamamıştı. Kullanılan yazı dili yine halkın kolayca anlayabileceği bir biçimde değildir. Türk dilinin tarihi ve sosyal gelişmesi içinde normal gibi görünen bu duruma Atatürk dil inkılabı ile son vermiş, yazı dili ile konuşma dili arasındaki farkın mümkün mertebe kapatılmasını sağlamıştır (Aktaş, 2004, 342-343).


Cumhuriyet Döneminde Türk Dili

Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu zaman henüz yazı dili, bir hayli ağır ve halk tarafından anlaşılmaz durumdaydı. Milli bir dilin kullanılmasının gerekliliğini duyan Mustafa Kemal daha 22.11.1924 tarihinde Samsun’da öğretmenlere yaptığı konuşmasında;
“Efendiler’ Mili terbiyenin ne demek olduğunu bilmekte artık bir kargaşa tarzı kalmamalıdır. Bir de milli terbiye esas olduktan sonra onun lisanını usulünü vasıtalarını da milli yapmak zarureti gayri kabili münakaşadır ( tartışması dahi olanaksızdır)” diyerek konunun önemini belirtmiş, 1928 yılına gelindiğinde ise mili dilin yaratılması yolundaki çalışmalara hız kazandırarak gelişmeleri bu yöne çekmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti, 1923-28 arasında beş yıl Arap abecesini kullanmıştı, eğitimde yapılan tüm yeniliklere karşın, okuryazar sayısı 1920 devrimcilerinin beklediği hızla artmamıştı. Çünkü toplumun önünde öğrenilmesi, kullanılması son derece zor olan bir abece, anlaşılması zor, yapay bir dil olan Osmanlıca gibi iki büyük engel vardı ( Özel, 2004).
Arap harfleriyle yazılan Türkçe’nin imlası karışık, sistemsiz ve rasyonel olmaktan uzaktı. Tanzimat’ın başından beri özellikle bu durumun sıkıntısını çeken bürokrasi üyelerinin hepsi şikayetçi idi ( Ortaylı, 1977,409). Ortaylı, ( 1977) imla üzerindeki ıslahat önerilerinin bunlardan geldiğini, diğer yandan özellikle Çarlık Rusya periferisinde ortaya çıkan ulusalcıların daha 19. yüzyılda ulusal dil araştırmalarına yöneldiğini ve bu iki tür yönelim sonunda, giderek Latin harflerinin alınması gibi radikal tekliflerin ortaya atılmasına neden olduğunu belirtmektedir.
Cumhuriyetin kuruluşundan sonra,ülkemizin her alanda kalkınması gerekiyordu. Sosyal, kültürel ve ekonomik yönden gelişme, ancak aydın insanlar tarafından yapılabilirdi.Oysa halkımızın okur-yazarlık düzeyi çok düşüktü; % 7 dolayındaydı ( Öz, 2003,).
Halkımızın aydınlanması için ilk önce okur-yazarlık düzeyinin yükselmesine ihtiyaç vardı.Bunun için büyük atılımların, okuma-yazma seferberliklerinin yapılması gerekiyordu. ( Öz, 2003,). Okur yazarlık, insanların eğitim ve kültür olanaklarından yararlanabilmelerinin zorunlu, fakat tek başına yeterli olmayan bir ön koşuludur. Gerek bireysel gelişmeyi sağlamada, gerekse topluma katkıda bulunabilmede okuryazarlık vazgeçilmez bir öğedir. Bu nedenle Harf Devrimi ile birlikte bir okuma yazma seferberliği ve halk eğitimi girişimlerinin örgütlenmesi doğaldı ( Kocabaşoğlu, 1978, 113).
Atatürk’ün eğitimle ilgili en önemli hedefi, halkımızı cehaletten kurtarmaktı.Bunun ilk ve temel koşulunun, yeni bir harf sistemine kavuşmak olduğunu çok iyi biliyordu. Harf devrimini bir eğitim ve kültür devrimi olarak görüyordu.Bu amaçla kapsamlı çabalardan ve hazırlıklardan sonra 1 Kasım 1928 günü Millet Meclisi’nin açış söylevinde Gazi Mustafa Kemal şöyle diyordu( Öz, 2003,):
“Değerli ve sevgili arkadaşlarım! Her şeyden önce, gelişimin ilk yapıtaşı olan soruna değinmek isterim. Büyük Türk ulusu cehaletten az emekle kısa yoldan ancak kendi güzel ve soylu diline uyan böyle bir araç ile sıyrılabilir. Bu okuma-yazma aracı ancak Lâtin kökünden olan Türk alfabesidir.”
Latin Harflerinin 1928’de kabul edilmesi, 70 yıllık bir arayışın ve tartışmaların sonucuydu. İşte Atatürk bu konuda ortaya atılan çeşitli görüş ve tartışmaları gerçek bir Türk aydını olarak yakından izlemiş, o tarihlerde yurt düzeyinde yüzde birkaçı geçmeyen okuma yazma oranını yukarı düzeylere çekebilmek noktasından hareketle Türk toplumu için çok önemli gördüğü bir eğitin sorununa gereken ağırlığı vermiştir( Büyükakalın, 1991, 174-175).

Alfabe Değişikliği

Tanzimat döneminde Osmanlıca’ya karşı doğan tepki kullanılan alfabe sistemini de tepkiyi beraberinde getirmiştir. Türklerin Arap alfabesini kullanması Anadolu Türkçesinde 13. yy’a Doğu Türkçesinde 11.yy’a gider. Arap alfabesi ve İslamiyet’in de tesiriyle Arapça-Farsça kelimelerin Türk Dili’ni istila ettiği duruma tepki gösteren aydınlar alfabe sisteminin de ıslah edilmesi gerektiği düşüncesini Tanzimat’tan Cumhuriyet’e kadar sürekli tartışılagelmişlerdir. Tüm bu tartışmalarla beraber Tanzimat döneminden Cumhuriyet dönemine gelinceye değin Alfabede kısmi bir düzenleme yapılmış, dönemin ıslahatçıları tarafından Arap alfabesinin ıslah edilmesi savunulmuştur. Ne var ki 519 harf şeklinden ancak 110 şekle indirilmiştir (Aktaş, 2004, 343).
Alfabe konusu, Cumhuriyet döneminde ilk defa İzmir İktisat Kongresi’nde gündeme gelmiş, maarifi ilgilendirdiği için reddedilmiştir. Daha sonra 1924 yılında Şükrü Saraçoğlu tarafından TBMM’de gündeme getirilmiş, ancak sonuçsuz kalmıştır. Bu sıra kültür alanındaki gelişmeler de peş peşe devam etmektedir. 3 Mart 1924 tarihinde kabul edilen “Tevhid-i Tedrisat Kanunu” ile öğretimde birliğin sağlanabilmesi için “dil birliği”nin kurulması, bunun için de Latin harflerinin kabulü gerekliliği düşünülmeye başlanmıştır. Uygulanan kültür programı doğrultusunda yavaş yavaş Latin harflerine doğru gidiş başlamıştır. 26 Aralık 1925 tarihinde uluslar arası takvim ve saatin kullanılması kabul edilmiş, Hicri Takvim yerine miladi Takvim alınmıştır. Daha sonra 1926 yılında çıkarılan bir kanunla ticaret alanında Türkçe kullanılması öngörülmüştür. Ticaret alanında aksamaların önüne geçmek gerekçesiyle Cuma günleri olan tatil Pazar gününe alınmıştır. 1927 yılında çıkarılan bir kanunla da sokak adları Türkçeleştirilmiştir. Arkasından 20 Mayıs 1928 tarihinde Arap rakamları bırakılarak Latin rakamları kabul edilmiştir ( Aktaş, 2004, 344).
Türkiye Büyük Millet Meclisi 20 Mayıs 1928 tarihli toplantısında “ Beynelminel rakamlar”ın kullanılması hakkındaki 1288 sayılı bu kanunu kabul etti ve 1 Haziran 1928’den başlanarak Türkiye’de milletlerarası rakamlar resmen uygulanma alanına girdi. Milletlerarası rakamların Meclis’te kabulü sırasında bir çok hatipler “Harflerin değiştirilmesi” eğilimini gösterir konuşmalar yaptılar. İşte bunun üzerine bütün gazete ve dergilerde Latin harflerinin kabulü meselesi tartışılmaya başlandı. Bu alanda yazılanların çoğu Latin harflerinin kabulünden yana idi. Ama bu arada Arap harflerinin ıslahıyla eskisi gibi kullanılmasını savunanlar da oldu ( Ülkütaşır, 1973, 60).
Devletin hazırlık ve girişimleri sürüp dururken, bazı kişiler de, Latin harflerini Türkçe’ye uyguluyorlardı. Bunlardan Paris’te oturan Dr. Rıza Nur, 1928 yılında Oğuzname’yi İskenderiye’de Latin harfleriyle bastırmıştı. Ortaya çıkan bu yeni durum üzerine, Maarif Vekaleti’nde yazar ve eğitimci uzmanlardan kurulan özel, geçici bir komisyonun çalışmaları da Latin esasından alınmak ve Tükçe’nin yapısına uygulanmak suretiyle güzel ve kolay bir “Yeni Türk Alfabesi” meydana getirileceğini kesinlikle göstermişti( Ülkütaşır, 1973, 60).
Yönünü çağdaş uygarlığa çeviren genç Cumhuriyetin amaçladığı devrimlerin yaşama biçimi olması için ilk engellerden biri yazıdır, kaldı ki Cumhuriyet öncesi yazı ile dil, Osmanlı aydınlarınca da yoğun tartışılara yol açmıştır. Atatürk’ün yazının değiştirilmesine ilişkin düşüncesi, yeni değildir, bu düşünceyi çevresiyle tartışarak geliştirmiş, o güne değin yapılan çalışmalar da göz önüne alınarak bir kurul oluşturulmuş, bu kurula "Alfabe Komisyonu" denmiş, bu adın yanına bir de "Dil Encümeni" eklenmiştir ([Linkleri sadece üyeler görebilir. Ücretsiz üye olmak için tıklayın...])
Bu geçiş döneminden sonra, artık harf inkılâbına el atma zamanı da gelmiş olduğundan, Atatürk'ün direktifi ve Bakanlar Kurulunun kararı ile daha önce kurulmuş olan Dil Encümeni 26 Haziran 1928 tarihinde resmen çalışmaya başlamıştır. Falih Rıfkı (Atay), Yakup Kadri (Karaos-manoğlu), Ruşen Eşref (Ünaydın), Ahmet Cevat (Emre), Ragıp Hulûsi (Özdem), Fazıl Ahmet (Aykaç), Mehmet Emin (Erişirgil) ve İhsan (Sungu)'dan oluşan bu encümen, Lâtin alfabesi temelinde, ancak, her yönü ile Türkçenin ses yapısına uygun millî bir Türk alfabesi hazırlama görevini yüklenmiş bulunuyordu. Encümen çok dikkatli ve titiz çalışmalar yaparak, bir tasarı hazırlamıştır. Encümen tarafından hazırlanan bu tasarıda ne Arap alfabesindeki harfler yer almış ne de Avrupa milletlerinin yazılarında görülen ch, sch, tsch gibi ikili, üçlü ve dörtlü harflere yer verilmiştir. ç, c, s, j, ğ gibi harfler de başka dillerin alfabesinden alındığı hâlde, ses değerleri bakımından kendi dilimize göre ayarlanmıştır. Çalışmalar sırasında komisyon güçlükle karşılaştıkça, Atatürk devreye girmiş ve bu güçlükleri keskin görüşü ile aydınlığa kavuşturmuştur ([Linkleri sadece üyeler görebilir. Ücretsiz üye olmak için tıklayın...])
Latin esaslı yeni alfabenin kabulüne doğru giden bütün bu gelişmeler, gerçekte önceden düşünülmüş olup, Atatürk’ün Türk toplumunu çağdaşlaştırmaya yönelik çalışmalarıdır. Atatürk’ün inkılaplarındaki köklü ve kalıcı özellikler ile beraber başarısının sırrı bu değişikliklerin yeri ve zamanı geldiğinde yapılmasıdır. Nitekim 1919 yılında Erzurum Kongresi’nin yapıldığı sıralarda M. Müfit Kansu’ya Latin harflerinin kabul edileceğinden söz etmiştir. Aynı şekilde 1922 yılında Latin harflerinin kabulü imkanından söz ettiği Halide Edip tarafından da ifade edilmektedir (Aktaş, 2004, 344-345).
Dini toplum olan Türk toplumunu”Millet” olmaya doğru hazırlayan gelişmeler, laikliğe doğru gidişin basamaklarıdır. Egemenlik hakkının halka verilmesi, Halifeliğin kaldırılması, Tekke ve Zaviyelerin kapatılması, Medeni Kanununun kabulü gibi gelişmelerle milli toplum özelliklerini kazanmaya başlayan Türk toplumunun üzerinden dinin olumsuz etkileri silinmeye başlanmıştır. 10 Nisan 1928’de “Türk Devleti’nin Dini İslamdır” maddesinin kaldırılması ile din tesirinden uzaklaştırılarak milli toplum yaratma düşüncesindeki önemli bir engel ortadan kalkmış oluyordu. Kuran dilinin Arapça olması dolayısıyla Arap alfabesinin kutsal olduğu ve değiştirilemeyeceği yargısı da böylelikle değişiyordu. Latin harflerinin kabulüne karşı engel olabilecek din unsuru laiklik ve milliyetçilik prensipleri doğrultusunda yapılan çalışmalarla kaldırılmaya çalışılırken 1926 yılında toplanan Bakü Konferansı’nda Türkiye dışındaki Türklerin Latin harflerini kabul etmesi, dilde birlik düşüncesinin uygulanması için uygun zemini hazırlamıştır (Aktaş, 2004, 345).
Yeni alfabenin öğrenme kolaylığı ve okuma yazma bilmeyenlerin oranının %91.8 olması sebebiyle hızla başarıya doğru gidilmiştir. Ciddi bir tepkiyle karşılaşılmamış olması da bu başarının hızını arttırmıştır (Aktaş, 2004, 346).
* *


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://frmpaylasim.catsboard.com
*
_VaSiYeT_
Süper Moderator
Süper Moderator

_VaSiYeT_

*
Üyelik tarihi: 01/04/08
Mesajlar: 864
Nerden: Nereye!!!

*

Harf Devrimi Vide
MesajKonu: Geri: Harf Devrimi Harf Devrimi I_icon_minitimeÇarş. Nis. 02, 2008 1:16 am

* *
Paylaşım için SaoL...
* *


Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Harf Devrimi

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var: Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Forum Paylaşım®  :: Bilgi Bankası (Databank) (Ödev) :: Lise Bilgileri :: Türk Dili ve Edebiyatı -
Yetkinforum.com | ©phpBB | Bedava yardımlaşma forumu | Suistimalı göstermek | Cookies | Son tartışmalar