|
Konu: Hz. Abdülkadir Geylani (1078 - 1166) Salı Mart 18, 2008 9:20 am |
|
|
|
|
|
|
Islâm Alimlerinin Ve Velilerinin Büyüklerinden Hazreti Abdülkadir Geylani, 1078 Yılında Iran'ın Geylan şehrinde Doğdu. Künyesi, Ebu Muhammed'dir. Muhyiddin, Gavs-ül-a'zam, Kutb-i Rabbani, Sultan-ul-evliya, Kutb-i A'zam Gibi Lâkabları Vardır. Babası Ebu Salih Bin Musa Cengidost'tur. Hz. Hasanın Oğlu Hasan-ı Müsenna'nın Oğlu Abdullah'ın Soyundandır. Annesinin Ismi Fatıma, Lakabı ümm-ül-hayr Olup Seyyidedir. Bunun Için Abdülkadir Geylani, Hem Seyyid, Hem şerifdir. Abdülkadir Geylani, 1166'da Bağdatta Vefat Etti. Türbesi Bağdattadır. Onun Için şu Ibare Meşhur Olmuştur: "veliler Sultanı Abdülkadir Geylani, Aşk Ile Doğdu, Kemal Ile ömür Sürdü Ve Kemal-i Aşk Ile Rabb'ine Vasıl Oldu."
Bir Gün Abdülkadir Geylani’ye, "bu Işe Başladığınızda, Bu Yola Adım Attığınızda, Temeli Ne üzerine Attınız? Hangi Ameli Esas Aldınız Da Böyle Yüksek Dereceye Ulaştınız?" Diye Sordular.
Buyurdu Ki: "temeli Sıdk Ve Doğruluk üzerine Attım. Asla Yalan Söylemedim. Yalanı Kağıda Bile Yazmadım Ve Hiç Yalan Düşünmedim. Içim Ile Dışımı Bir Yaptım. Bunun Için Işlerim Hep Rast Gitti. çocuk Iken Maksadım, Niyetim, Ilim öğrenmek, Onunla Amel Etmek, öğrendiklerime Göre Yaşamaktı. Küçüklüğümde Arefe Günü çift Sürmek Için Tarlaya Gittim Bir öküzün Kuyruğundan Tutunup, Arkasından Gidiyordum. Hayvan Dile Geldi Ve Dönüp Bana; "sen Bunun Için Yaratılmadın Ve Bununla Emrolunmadın" Dedi. Korktum, Geri Döndüm. Evimizin Damına çıktım. Gözüme, Hacılar Gözüktü. Arafat'ta Vakfeye Durmuşlardı. Anneme Gidip; "beni Allahü Teâlânın Yolunda Bulundur. Izin Ver, Bağdat'a Gidip Ilim öğreneyim. Salih Zatları Ve Evliyayı Bulup Ziyaret Edeyim" Dedim. Annem Sebebini Sordu, Gördüklerimi Anlattım. Ağladı, Kalkıp Babamdan Miras Kalan Seksen Altının Yarısını Kardeşime Ayırdı. Kalanını Bana Verip, Altınları Elbisemin Koltuğunun Altına Dikti. Gitmeme Izin Verip, Her Ne Olursa Olsun Doğruluk üzere Olmamı Söyleyip, Benden Söz Aldı. "haydi Allah Selamet Versin Oğlum. Allahü Teâlâ Için Ayrıldım. Artık Kıyamete Kadar Bir Daha Yüzünü Göremem" Dedi. Küçük Bir Kafile Ile Bağdat'a Gitmek üzere Yola çıktım. Hemedan'ı Geçince, Altmış Atlı Eşkıya çıka Geldi. Kafilemizi Bastılar. Kervanı Soydular. Içlerinden Biri Benim Yanıma Geldi. "ey Derviş! Senin De Bir şeyin Var Mı?" Diye Sordu. "kırk Altınım Var" Dedim. "nerededir?" Dedi. "koltuğumun Altında Dikili" Dedim. Alay Ediyorum Zannetti. Beni Bırakıp Gitti. Bir Başkası Geldi, O Da Sordu. Fakat, O Da Bırakıp Gitti. Ikisi Birden Reislerine Gidip, Bu Durumu Söylediler. Reisleri Beni çağırttı. Bir Yerde, Kafileden Aldıkları Malları Taksim Ediyorlardı. Yanına Gittim. "altının Var Mı?" Dedi. "kırk Altınım Var" Dedim. Elbisemin Koltuk Altını Sökmelerini Söyledi. Söküp, Altınları çıkardılar. "neden Bunu Söyledin?" Dediler. "annem, Ne Olursa Olsun Yalan Söylemememi Tembih Etti. Doğruluktan Ayrılmayacağıma Söz Verdim. Verdiğim Sözde Durmam Lazım" Dedim. Eşkıya Reisi, Ağlamaya Başladı Ve; "bu Kadar Senedir Ben, Beni Yaratıp, Yetiştiren Rabbime Verdiğim Sözü Bozuyorum" Dedi. Bu Pişmanlığından Sonra Tövbe Edip, Haydutluğu
|
|
|
|
|
|
|
|
Konu: Geri: Hz. Abdülkadir Geylani (1078 - 1166) Çarş. Nis. 02, 2008 1:30 am |
|
|
|
|